Bilinmesi Önemli: İçsel Dünyamızın Kötülüğünü Yansıtan 10 Psikolojik Bulgu

Yüzyıllardır insanın aslında içsel olarak iyi mi yoksa kötü mü olduğu tartışmalar arasında. Hiçbir zaman verebilecek net bir cevabımız olmadı. Yaşadığımız ortam, dış etkenler, psikolojik etkenler her bireyde farklılık sağladı. Ama belli başlı şeyler var ki sürü psikolojisi mi desek yoksa yaratılış gereği güçlü olmaya mı eğilimimiz var ona bakmaya çalışacağız.

1) Küçük yaşlarda Schadenfreude’yi benimsemeye başlıyoruz.

Schadenfreude; başkalarının mutsuzluğundan keyif alma durumu olarak adlandırılıyor. Son yıllarda yapılan araştırmalar ile bunu küçük yaşlarda yapmaya başlıyoruz. Her ne kadar 3-4 yaşlarımıza hâkim olmasak da, benliğimizi oluşturmaya başladığımız bu dönemler de çıkarlarımız doğrultusunda başkalarının mutsuzluğundan keyif almaya başlıyoruz.

2) Kendimizle baş başa kalmaktansa elektrik vermeyi seçiyoruz.

İnsanın, en büyük hatası kendisini tanımayı seçmemesi ve yalnızlıktan korkmasıdır. Kendimizi tanımaktan kaçıyoruz bu durum da beraberinde memnuniyetsizlik ve korku getiriyor. Kendiyle baş başa kalmak konusunda öyle bir korkutucu bir duruma geliyoruz ki, elektrik vermeyi seçiyoruz. 2014 yılında yapılan bir araştırmada erkeklerin % 67’si kadınların %25’i, 15 dakika kendileri ile baş başa kalmaktansa elektrik şokları vermeyi tercih etti. Geri kalanlar ise yine yalnızlığı seçmedi, başkalarıyla vakit geçirmek istediklerini belirterek korkunç durumu gözler önüne serdi. Biz daha kendimizi tanımaktan korkarken başkalarının bizi tanımasını istemek de ayrı bir çelişki olsa gerek.

3) Azınlıkları ve savunmasızları insani şartlara değer görmüyoruz.

Haklı ya da haksız azınlıklar ve savunmasızlar için insani değerleri ölçmüyoruz ve dünya var olduğundan beri zulme karşı dayanılmaz bir haz duyuyoruz. Yapılan çalışmalar sonucunda içsel durumdan farklı olmayarak beyinsel tepkilerimiz bile değişiyor. Bağımlıların, düşmüşlerin ve evsizlerin fotoğraflarına verdiğimizi tepki ile daha temiz, statü içeren bir fotoğrafa verdiğimiz tepki çok daha farklı. Maalesef ki bunu da çevre koşulları ile ya da içsel durumlarla birlikte küçük yaşta öğreniyoruz. Bizimle aynı ortamda olmayan kişilerin insani şartlara değer görmüyoruz.

4) Narsist kişilere karşı cinsel olarak ilgi duyuyoruz.

Kendimizle yüzleşemediğimiz yetmiyormuş gibi birde narsisizm, psikopati ve Machiavellianizm de ortaya çıkan ‘karanlık üçlemesi’ olarak adlandırdığımız kişileri çekici bulmaya meyilli olduğumuz belirtiliyor. Bu da bu durumun yayılmasına tehlikeli bir olanak sağlıyor. Yapılan araştırmalar ise durum daha da kötüleştiriyor. Bu tür erkeklere ilgi duydan kadınların daha fazla çocuk sahibi olma eğilimi olduğunu ortaya çıkardı.

5) Ahlaki konularda düşündüğümüz gibi davranmıyor ya da davrandığımız gibi düşünmüyoruz.

Ahlaki konularda ikiyüzlüyüz. Erdemin ikililiği olarak adlandırılan bu durum; kendi yaptığımız hatayı, bir başkası yapınca kendimizle eşit durumda davranmıyor, karşımızdakini daha ağır bir şekilde yargılıyoruz. Yapılan ahlaki hatayı ayıplamak ve yargılamak konusunda kim hızlı ve sert davranıyor ise ondan uzak durmalıyız, bulgulara göre ahlaki ikiyüzlülüğün tanımı tam da o kişide barınmaktadır.

6) Karmaya inanmaya meyilliyiz.

Ama inandığımız bu karma adil olan bir karma değil. Mazlumların başlarına gelenleri hak ettiklerine inanarak bu düşünceyi savunuyoruz. Bir yerde haksızlığa uğrayan kişi ve kişiler var ise onlara olan sempatimizi kaybediyor, yaşadıklarının haklı olduğuna kendimizi inandırmaya çalışıyoruz. Doğamız gereği adil dünya düzenine o kadar inanıyoruz ki, sorgulama ve değerlendirmeden yoksun duyguları yok sayarak, insani değerler dışına çıkabiliyoruz.

7) Bağnaz ve dogmatik olmaya yatkınız.

Belli kalıplara bağlı kalıp geniş bir düşünceye yer vermiyoruz. Başkalarının düşüncelerini kabul etmeyip –kanıtlar nitelikte olsa dahi- kendi düşüncelerimizin doğrularını sorgulamadan, düşüncelerimizi üstün tutuyoruz. Düşündüğümüz şeylerin yanlışlığı kanıtlansa dahi kendimizi aşağılık kompleksine sokuyoruz. Bu duruma girdiğimizde ise bilgilere ilgiyi kaybediyor ve doğruluk peşinden koşmayı bırakıyoruz.

8) Kendimize fazla güveniyoruz.

Sahip olduğumuz özelliklerimizi yeterlilik derecesine bakmadan kendimizi fazla övüyoruz. Dunning-Kruger etkisi dediğimiz; en becerinden yoksunluklarımız için fazla özgüven sahibi olmamız durumu. Bu duygu bir dolandırıcının bile kendini diğer insanlardan daha dürüst, güvenilir olduğunu düşündürüyor. Sosyal sorumluklarda yer alma, dilenciye para verme durumu ona yardım etme isteği değil de kendi içimizdeki suçluluk duygusunu bastırmaya yönelik olduğunu söylüyor.

9) Psikopatik özellikler gösteren yetersiz liderlerden yana oluyoruz.

Öz savunma mekanizmalarımız doğrultusunda güçlü olanın yanında olmak gibi davranışlarımız mevcut. Bunu düşünmeden, vicdana katmadan ve tamamen davranışsal olarak da yapabiliyoruz. Psikopatik özellikler ortalama insanların dışında liderlerde oldukça rastlanan bir tutum olarak karşımıza çıkıyor. Psikoloji profesörü Dan McAdam’ın yaptığı araştırmalara göre örnek olarak; Trump’ın aleni agresifliğinin ve hakaretlerinin “ilkel bir çekiciliği” olduğunu ve “tahrik edici twitlerinin” erkek alfa şempanzelerin “göz korkutmak için tasarlanmış taarruz görünüşleri”ne benzediği sonucuna vardı. Dışarıdan dahi yapılan gözlemlere bakılırsa bu kadar nefret edilip ama vazgeçilemeyen bir başkan olduğunu varsayarsak tutumlarımız ile ne kadar çeliştiğimizi anlayabiliriz.

10) Trollük yapmayı eğlenceden çıkarıyoruz.

İnternetin çıktığı ilk zamanlarda -her ne kadar böyle adlandırmak istemesek de -eğlenceye yönelik trollük yapıyorduk. Ama zamanın ve internetin getirdiği olumsuzluklara karşı da bu işi abartmaya başladık. Kimliğimizi bildirmeden kötü uyarıcılara karşı ya da kötü uyarıcının kendisi olarak olduğumuz ortama rahatsızlık veriyoruz. En kötüsü ise bunu isteyerek, büyük zevk alarak yapıyoruz.

Tabii ki hepimiz bu duyguların hepsini yaşamıyoruz ya da bu eylemleri gerçekleştirmiyoruz. Ancak bu durumlar içerisinde yer alıyor olabiliriz. Bunun için ise alışkanlıkları farkına varıp, kabul etmek gerekiyor. Ancak böyle yaparak içsel durumları iyileştirebilir ve iç vicdanımız doğrultusunda hareket edebiliriz.

Written by Altan Yiğit

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir