Tarih boyunca kazanma ve elde etme hırsı hız kesmemiş aksine daha da artarak ‘daha çok kazanma, elde etme, tüketme’ çılgınlığı şeklinde devam etmiştir. Bu hırs ve tüketme arzusu insanı adeta ‘alan varoluş konumuna’ hapsetmiştir. Yani var olduğunu sürekli alarak, tüketerek hisseden insan ortaya çıkmıştır. Bu insan hesapsızca ve fütursuzca çevreyi, eşyayı, insanı, duyguları ve değerleri almakta ve tüketmektedir.
Hayatımıza bu denli sinmiş tüketim kültürü bazen o kadar ileri boyutlara ulaşmıştır ki, günümüz insanı farkında olmadan ailesini ve çocuklarını bile ‘tüketim nesnesi’ olarak görebilmektedir. Çocukların bu kültürün içine sürüklenmesinin temel unsuru anne babaların kendi tüketim alışkanlıklarının çocuklarını nasıl etkilediğini düşünmeden hareket etmelerinden kaynaklanmaktadır. Çünkü çocuklar, hayatı ve onu nasıl yaşayacağını ebeveynlerini taklit ederek, onları gözlemleyerek öğrenir. Çocuklar anne babalarıyla yaşadıklarını ve gördüklerini içselleştirir. Bu durum bir süre sonra temel alışkanlıklara, tutum ve davranışlara dönüşür.
Özellikle okul öncesi dönemde ailenin yaşam tarzı, eğlenme ve harcama alışkanlıkları çocuğun zihnine yerleşir ve onun bir parçası haline gelir. Evde geçirilecek kaliteli zaman yerine tüketim merkezli bir hayat sürülüyorsa, tatillerde çoğunlukla AVM’lere gidiliyorsa çocuklar ne yazık ki paylaşmayı bilmeyen, bencil, doyumsuzca isteyen ve tüketen ancak mutlu olamayan bireylere dönüşür. Ne yazık ki, günümüzde bu tüketim akıntısına çocuklarımız da kapılmış durumdadır. Kontrol mekanizmalarının gelişmemiş olması, haz öteleme noktasında zorluk çekmeleri çocukların bu akıntıya dur demelerini de zorlaştırmaktadır.
İşte size birkaç Öneri;
– Günümüzde tüketim çılgınlığını destekleyen en büyük unsurlardan birisi, sayıları hızla artmakta olan alış veriş merkezleridir. Eğer çocuklarımızla geçirdiğimiz vakitleri, alış veriş merkezlerine indirgemişsek, tüketim kültürü onlara yerleşmeye başlamıştır bile. Anne- babalar olarak çocuklarımızı müzelere, parklara, kütüphanelere, tarihi yerlere, mesire alanlarına, çeşitli hayvan çiftliklerine, akrabalarına götürebiliriz. Alışveriş merkezleri gezdiğimiz tek yer değil, tercih edilebilecek birçok yerden birisi olabilir.
– Çocuklarımız için alış veriş yaparken “ihtiyaç kavramı”kapsamında hareket edilmesi etkili olabilir. “Senin çantaya değil, ayakkabıya ihtiyacın var. Kardeşinin de yeni bir cekete ihtiyacı var!” gibi… Her gördüğünü ve beğendiğini almak yerine ihtiyacı olanı almak, çocuklarımızı tüketirken canının istediğini değil ihtiyacı olanı almaya yöneltir.
– Çocuklarımızı mutlu etmenin yolu onlara yeni şeyler “almak” değil onlarla bir şeyler “yapmak”tır. Oyuncak almak yerine oyuncak yapmak, çikolata almak yerine etkinlik yapmak gibi. Almak konumundan yapmak konusuna geçtiğimizde tüketen değil, üreten çocuklar yetiştirmiş oluruz.
– Çocuklarımıza istediklerini hemen almak yerine sabretmeyi öğretmek, para biriktirdiğimizi söyleyerek beklemelerini ve anlayışlı olmaları öğretmek diğer bir deyişle haz erteleme becerisi kazandırmak da etkili bir çözüm olacaktır. Şunu bilmeliyiz ki çocuklarımızın sorumluluğu bizim üzerimizdedir. Onlar hayatı, dünyayı, insanı ebeveynleri aracılığıyla tanımaktadır. Onların sağlıklı bireyler olmaları ve sağlıklı toplumda yaşamaları için bilinçli tüketici değil, bilinçli kullanıcı olmalarını sağlamak gerekir.