Yüzyıllardır eksilmeyen, imparatorlukları birbirine düşüren; eş, dost, kardeş katili yaptıran, ne olduğu asla açıklanamayan ama herkesin de yaşamak için can attığı bu duygu silsilesi nedir?
Aşk mıdır? Aşk nedir ki? Gerçekten aşk var mıdır? Ya da eğer varsa ve insanlar bu duyguyu yaşamak için can atıyorsa aşk ya da aşık olmak güzel bir his midir? Herkesin kafasında soru işaretleri… Öyle bir his ki bu hala tartışılan, cevap bulunamayan, eskiden beri süregelen bir konu.
Aşık olmak. Birine aşık olmak. Bu işte, bu en ağırı aslında, kelimeler tutukluk yapıyor anlatılamıyor nasıl anlatılabilir ki? Sana asla yapmam dediğin şeyleri yaptırabiliyor, ya da seni senden vazgeçirecek bir konuma getirebiliyor. Gözün sadece onu görüyor ve onu her gördüğünde kalbin hızla atıyor, terliyorsun, nedensizce başını döndürebiliyor, bir şekilde seni kendine çekiyor, aslında hapsediyor. Geceleri uyuyamıyorsun aklında hep o aşık olduğun insan, onu düşünmeden bir anın bile geçmiyor. Evet onu deli gibi seviyorsun onun için canımı bile veririm diyorsun.
Peki bu gerçekten aşk mıdır? Eğer aşk bu kadar büyükse vazgeçilmezse niye o uğruna her şeyi yapabileceğimiz, aşık olduğumuz insandan zamanı gelince vazgeçebiliyoruz? Ya da başka birini görüp bu duyguları ona da hissedebiliyoruz? O zaman aşk kalıcı değil midir? Ya da kişiden kişiye değişir mi bu aşk? Belki de kafamızda hayal ettiğimiz ruhları, kişilikleri bedenlere yerleştiriyoruz ve bunun adına da aşk diyoruz. Bir çıkar güdüyoruz, öyle olması gerektiğine inanıyoruz ve ona göre hayal ediyoruz. En kötüsü de bütün bunlara inanıp ona göre yaşıyoruz duygularımızı. O zaman aşk çıkarcıdır diyebilir miyiz? Ya da aşk kötü bir duygudur? Evet. Hayır. Hala düşünüyorsun bak! Bir cevap kendinde de bulamıyorsun. Yaşadıklarına ya da yaşamayı düşündüklerine göre yorumlamaya çalışıyorsun. Kimine göre iyi kimine göre kötü. Kimine göre vazgeçilmez, kimine göre vazgeçilebilir.
Eğer bu aşk kişiden kişiye değişiyor; daha doğrusu iyi yaşadıklarımıza göre iyi yorumlanıyor, kötü yaşadıklarımıza göre kötü yorumlanıyorsa aşk bir ihtiyaçtan doğuyor diyemez miyiz? Bir eksiklik duygusu, sevgi açlığı sevilme sevme açlığı diyemez miyiz? Peki ya gerçekten aşk yoksa sadece insanlar duygu değişimlerini iyi hissetmesini veya kötü hissetmesini elle tutulamayan bir şeye yüklüyorsa ve tüm gerçeklerden kaçıp buna da aşk diyorsa? Öyle yapıyorsa da haksız sayılmaz sanki. En azından tutunacak bir dal buluyor, kendini ifade edebilecek koşulsuz şartsız iyi ya da kötü kendini tamamen açabiliyor. O doludizgin zincirlerini kırabiliyor kabuğundan çıkıyor ve bende buradayım diyor senin için senin varlığınla buradayım diyor. İyi hoş güzel diyor ama belki de boşuna uğraşıyordur. Gerçekten bu aşk duygusu için değer midir kendini bu kadar hırpalamaya? Değer mi, değmez mi bilmiyorum. Kimse bilmiyor ya da aşkın ne olduğunu ne anlam ifade ettiğini insana neler hissettirdiğini de bilmiyor. Ama bildiğim tek bir şey var o da aşksız olmayacağı ama aşkla da olunamayacağı…