Peki, Şimdi Nereye?

Dayanışma ve barış toplumları dünyayı kurtarabilecekken, zalim ve barbar toplumlar dünyayı yıkımına doğru taşıyor. Çünkü dünya düzeninde bir yurttaşlar topluluğu, yine yurttaşı olan ve toplumunun büyük bir kısmını oluşturan herhangi bir cinsi ya da cinsiyeti öldürecek kadar işkenceye maruz bırakılmaktan koruyamıyorsa, o düzen yıkılmalıdır.

Binlerce filozof, bilim ve ilim insanı, antropolog bu doğrultuda yüzyıllarca şiddet toplumlarını yıkmak için uğraştı. Fakat 21. Yüzyılda geldiğimiz toplum düzeni, kadınların maruz bırakıldığı zulmün gün geçtikçe daha çok arttığı bir düzen… Her gün medyada gördüğümüz kadına şiddet öyle çeşitli formlardaki, internet platformları misali türüyor ve insanoğlu bu türeyişin, virüsten daha hızlı yayılışın seyircisi oldukça zihninde normalleştiriyor. Çünkü alışmanın her türlüsüne meyilliyiz, yılan bize dokunmadıkça. Böylesi bir tiranlığa alışmak da muhtemelen gelebileceğimiz en kötü nokta.

Yaşadığımız düzen ve eril savaşı içerisinde zor günlerden geçerken, kadına kendi değerini yalnızca kendisinin verebileceğini, ataerkilliğin kirlenmiş zihniyetinden doğan “savaş” kavramını bir de kadınların gözüyle anlatan bir film önermek istiyorum sizlere. Hem ilham olması hem de doğuştan sahip olduğumuz birçok kavramı tazelemesi adına izlemenizi tavsiye ederim.

Savaşın sebebi ne olursa olsun, sonunda geriye kadınlar, çocuklar ve yaşlılar kalır. Arta kalan enkazın yükünü ise yine bir başlarına kadınlar sırtlanır…

Birden fazla duyguyu aynı sahne içerisinde veren, gülerken ağlatan, ağlarken güldüren, erkek hegemonyası altında ezilmeyen, kadınların arzu nesneleri olarak yozlaştırılmadığı bir rasyonellikte geçen ve kadının toplumdaki yerinin önemini kafamıza vura vura anlatan, “Peki Şimdi Nereye?” adlı bir dayanışma filmi.

Dilin, dinin, ırkın söz konusu barış olduğunda hiçbir önemi yoktur. Savaşlar çoğunlukla bu etkenlerden sebep çıkar, fakat aynı etkenlere rağmen barışı sağlamak çok zordur. Kendinden farklı olanı kabullenebilmek, onun değerine de sahip çıkarak aynı düzlemde yaşayabilmek, kısacası insanca yaşayabilmek bu dünya için çok zor.

Fakat bu filmde, toplumsal ve kültürel tüm farklılıklara sonuna kadar sahip çıkmaya çalışan bir grup kadın var. Yaşadıkları savaşın, ırkçılığın, eril zihniyetin baskısının üstesinden, birbirlerine sımsıkı tutunarak geliyorlar. Eşlerini ve oğullarını korumak görevini üstleniyorlar, barışı üstleniyorlar. Dünyaları kadınlara sahip çıkmadığında onlar birbirlerine sahip çıkıyorlar.

“Silah ve fişek yerine dua ve çiçeklerle savaşan, siyahlı kadınlar.” (Peki Şimdi Nereye?)

Aslına baktığımızda bu film dünyada oluşturmaya çalıştığımız “kadın dayanışması” ve “eşit yaşam hakları” davalarının kısa bir nüshası gibi. Kadınlar olarak her gün yüzleştiğimiz bu davada yalnız olmadığımızı ve ne kadar güçlü bir dayanışmaya sahip olduğumuzu yeniden hatırlatmak istiyorum sizlere.

Savaşması en zor şey insanın kendisidir. Kendimizi bilirsek, kendi değerimizi bizzat biz belirlersek, canı yanan tüm kadınların ve masumların yangınına bir tas su dökmüş oluruz. Yakılmaktan, vurulmaktan, öldürülmekten bizi ancak biz kurtarabiliriz.

“Bunu izleyen tüm kadınlar, değerli ve güçlü olduğunuzdan ve kendi hayallerinizi gerçekleştirmek, başarmak için dünyadaki her fırsatı hak ettiğinizden asla şüphe etmeyin.” –Hillary Clinton

Savaşa, yozlaştırılmış zihinlere, ayrıştırılmaya ve erkeklere karşı çıkılan bu yolda, peki şimdi nereye?

Yazar: Sevde Gürcü

Filokalist

Written by Altan Yiğit

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir