Öncelikle belirtmek isterim ki yemekten “ödül” veya “ceza” olmaz! Olmamalıdır! Çünkü yemeği “hak etmek” diye bir şey yoktur; hayatta kalabilmek için beslenmek, daha uzun ve sağlıklı/kaliteli bir yaşam sürebilmek için de sağlıklı beslenmek gerekir. Çocuklukta kazanılan beslenme alışkanlıkları yetişkinlik dönemi beslenmeyi büyük ölçüde etkiler.
Peki bu demek? Gelin ufak bir senaryo kuralım.
Annesine akşam yemeği vakti çikolata yeme konusunda ısrar eden bir çocuk düşünelim. (Diyelim ki akşam yemeğinde de kereviz var) Birçok anne ne der? “Önce yemek. Yemeğini yedikten sonra çikolatayı yiyebilirsin.”
Peki bu yetişkinlik dönemi beslenmeye nasıl yansıyabilir bir bakalım:
Yemekten hemen sonra tatlı yemek istiyorum.
-Sebze yemekleri beni mutsuz ediyor. Yemek istemiyorum veya yedikten sonra beni mutlu edecek bir şey yeme arayışına giriyorum: çikolata, baklava, bisküvi gibi. Aynı çocuk, başka bir senaryoda… En sevdiği oyuncak kırıldı ve çocuk ağlamaya başladı. Anne tüm iyi niyetiyle kırılan oyuncağı unutsun, dikkati dağılsın diye çocuğuna sevdiği bir “abur cubur” verdi. Yetişkinlik dönemine nasıl yansıyabilir bir bakalım:
-Beni mutsuz eden bir durumda çok fazla yemek yerim.
-Beni mutsuz eden bir durumda hep abur cubura/tatlılara yönelirim.
Gibi gibi aslında birçok olası durum kurgulanabilir. Çocuklarınızı ev yemekleriyle, dışarıda da mümkün olduğunca ev yemeğine benzer yemeklerle beslemeye çalışın. Asla çikolata vermeyin demiyorum ama çikolata -veya diğer tüm abur cubur/fast food için için söyleyebilirim ki- bir olayın sonucu veya başlangıcı olarak verilmemelidir. İlle de beslenmeye değinelim derseniz: peynir sevmeyen bir çocuğa baskı yapmayın, daha çok süt verin. Süt de içmiyorsa yoğurt verin, olmadıysa ayranı deneyin; seçenek bol!
Sağlıkla kalın, sağlıkla büyütün. Sevgiler…