Etki etmek… sosyal medya diliyle “influence etmek”. Nedir? Nasıl etkileriz insanları? Veya etkilerken kendimizi sorgular mıyız acaba bu etki doğru mu diye?
Aktif bir sosyal medya kullanıcısıyım diyebilirim. Yani hikayedir, direkt paylaşımdır severim. Fakat çok az influencer takip ederim, ederdim. Karantina öncesi dönemde hayat yoğunluğumdan olacak ki her ne kadar sosyal medyayı aktif kullansam da öyle açıp baktığım influencer hesabı bir elin parmaklarını geçmezdi. Takip ettiklerim ya beni güldürsün ya da gündemden bir haber etsin diye takip ettiğim hesaplardı. Hala da çoğuna güler ve çoğunu severim. Fakat evde kalınca önce üç malzemeli yemek yapan instagram sayfalarından Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisine özenmiş olacağım ki sırasıyla kıyafet hesapları, kitap okuma hesapları, tatilde nerelere gidilir hesaplarına kadar tüm sayfaları takip eder hale geldim.
İlk başta verimli bir etkilenendim açıkçası. İlgimi çeken tüm hesaplardan istediğim anlamda faydalanmak beni mutlu etti. Unsuz glütensiz kekimi yaptım, yaz için çiçekli elbiselerimi aldım, ne nerede yenir okudum ama tabi bu hesaplar ihtiyacın bitince de sen takipten çıkmadığın sürece merakın doğrultusunda seninle geliyor. Sonra fark ettim ki bu hesapların çoğu minik minik storylerinin her dördünde bir linke tıklamamı, sayfayı yukarı kaydırmamı falan istiyorlar. Dümdüz beyaz tişört için alışveriş sitelerine gidiyoruz 🙂 Benim o elbise için takip ettiğim kişinin meğer ne çok rutinleri ve bununla beraber gelen 75 tane ürünü varmış. Veyahut makyaj hesaplarının neden sürekli izlendiğini üniversiteye geçerken iki üç tanesini izleyip onlarla hala makyaj yapan biri olarak bir türlü anlamlandıramadım.
Staj dolayısıyla aldığım digital marketing eğitimleri sayesinde de az buçuk farkındayım aslında bir şeylerin. “Etkileyenlerin” gelir kaynağının bu yol olduğunun bilincindeyim. Fakat maruzatım şudur ki ki; bu hesapların bazılarının sonrasında sadece bir alanda bana etki ederken her alanda yorum yapar hale dönüşmeleri, tavsiye vermeleri. Bu ne demek? İnsanlar sadece bir dalda mı iyi olur, tabii ki bunu demek istemiyorum. Fakat örneğin de/da ayrımını bilmeyen, sadece çok satan kitapları okumuş bir influencerın kitap tavsiye etmesini anlayamıyorum. Veyahut senelerini psikoloji okumuş, danışmanlık yaparak geçirmiş insanların bile söylemekten çekineceği tavsiyeleri sırf iyi giyiniyor diye birinin söylemesi bana şaşkınlık veriyor. Çoğu photoshoplu fotolara sahip influencerların ‘kendine güven!’ adı altında genç kızlara ders vermesine şaşıyorum. Kendisinin üniversiteyi bırakması onun tercihiyken “İyi ki okulu bıraktım” diyen bir influencerın etki ettiği kitle içinde küçük kız çocuklarının olduğunu düşünmek ruhumu daraltıyor. Bu mesleği edinmiş insanların yeteneklerine ve cesaretlerine olan saygım sonsuz. Fakat onları takip eden bir kitlenin olduğu bilincindeyken söylenen sözlerin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Beğenmeyen takip etmesine sığınmaksa bana kendini geliştirmemenin üzerine örtülen bir kılıf gibi geliyor.
Bu yaşıma kadar beni çok etkileyen insanlarla tanıştım, bilgisine hayran olduğum, sürekli sohbet etmek istediğim hocalarım, dostlarım, denk geldiğim otobüs-uçak- vapur arkadaşlarım oldu. Fakat bu insanlarda ortak olarak gözlemlediğim şey bilgiyle beraber mütevaziliğin de geldiği oldu hep. ‘Ben biliyorum’ ve ‘Böyle yap’tan ziyade ‘Yanlışım varsa düzelt’ naifliğine hep daha çok tutuldum. Bu nedenle olacak ki şu günlerde çok konuşulan z kuşağının nelerden etkilendiği üzerine biraz fazla kafa yordum.
Sosyal medyanın büyük bir güç olduğunun farkındayım. Elimden geldiğince yetişmeye, takip etmeye çabalıyorum. Ama bu bahsettiğim etki etme olayının değişeceğine dair inancım da değişsin istiyorum. Bu yazıyı yazmamdaki temel heves de şudur ki o hayran kaldığım, mest olduğum insanların bu platformlarda çoğalması. Çoğalsınlar ki gerçekten ne okunmalı ne izlenmeli, hayatta hangi seçimler yaparsak mutlu oluruz bu sorulara gerçekten üstadı olan insanlar bir tirat atsın. Belki o zaman bu mecralardaki her hikâyenin 15 saniyesinden de keyif alır, challengelardaki bu bilgi yarışını büyük bir keyifle seyrederim. Gerisi zaten lafügüzaf. 🙂