Şu anda sadece Türkiye’nin değil neredeyse tüm ülkelerin gündeminde Çin’den başlayıp tüm dünyaya yayılmakta olan bir salgın var. Salgının daha bilimsel yönlerini sitenin diğer yazarları en incelikli şekilde sizlere ulaştırıyorken ben sizlere hukuki yönünden biraz bahsedeceğim.
Virüsün ülkemizde de görülmesi ve hasta sayısının gün geçtikçe artmasıyla birlikte Bakanlıklar birtakım tedbirler almıştır. Bunların içinde kafelerin, eğlence mekanlarının vb. kapatılması varken henüz ülkemizde uygulanmasa da sokağa çıkma yasağı ilan edilmiş ülkeler de bulunmaktadır. Bu tedbirler normal şartlar altında bireylerin hak ve özgürlüklerinin kısıtlayan kararlardır. Bireylerin temel hak ve özgürlükleri Anayasamızda bahsedildiği gibi özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz. İlgili maddelerde bahsedilen bu sebeplerden biri de genel sağlığın ve kamu düzeninin korunmasıdır. Salgın sebebiyle bireylerin seyahat özgürlüğü ve özgürce hareket etme hakkı kısıtlanabilir. Virüs taşıdığından şüphelenilen bireyler vücutlarından kan, sıvı örneği alınmasına katlanmak zorunda kalabilir. Yukarıda da adı geçtiği üzere sokağa çıkmak yasaklanabilir. Karşı karşıya olduğumuz virüs salgını gibi durumlarda bulaşıcı hastalıkların toplum sağlığını tehdit etmesi Devlet’in bu tedbirlerine hukuka uygunluk sebebi oluşturmaktadır. Öncelikle Devlet ve Sağlık Bakanlığı vatandaşların sağlığını korumakla yükümlüdür. Salgının yayılmasını engellemek için önlemler almak Bakanlığın kanundan kaynaklanan görevidir. Virüse maruz kalan kimseler bu yükümlülükler kapsamında ve kamu sağlığını korumak amaçlı karantinaya alınmaktadırlar. Karantinaya alınan kimselerin tedavi edildikleri süre boyunca bulundukları sağlık kurumunun dışına çıkması yasaktır.Türk Medeni Kanunu “Madde 432- Akıl hastalığı, akıl zayıflığı, alkol veya uyuşturucu Madde bağımlılığı, ağır tehlike arzeden bulaşıcı hastalık veya serserilik sebeplerinden biriyle toplum için tehlike oluşturan her ergin kişi, kişisel korunmasının başka şekilde sağlanamaması hâlinde, tedavisi, eğitimi veya ıslahı için elverişli bir kuruma yerleştirilir veya alıkonulabilir. Görevlerini yaparlarken bu sebeplerden birinin varlığını öğrenen kamu görevlileri, bu durumu hemen yetkili vesayet makamına bildirmek zorundadırlar. “ hükmünce karantina süresi bitinceye kadar kişi hürriyetlerinden alıkonulur. Kişinin sağlık tedbirlerine direnmesi sonucunda zor kullanmak suretiyle müdahale edilebilir.
Genel sağlığın ve kamu düzeninin korunması doğrultusunda idareye yüklenmiş yükümlülükler dışında vatandaşlara da alınan tedbirlere uyma yükümlülüğü getirilmiş aksi durumda ise kişiye cezai sorumluluk öngörülmüştür. Türk Ceza Kanunu 195. maddesinde “Bulaşıcı hastalıklardan birine yakalanmış veya bu hastalıklardan ölmüş kimsenin bulunduğu yerin karantina altına alınmasına dair yetkili makamlarca alınan tedbirlere uymayan kişi, iki aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.” Demektedir. Kamuya karşı işlenen suçlar içinde yer alan bu suç tipi hastalığın bulunduğu yer ile bir şekilde teması bulunan kimseleri korumaya yöneliktir. Bu suçla ilgili soruşturma ve kovuşturma kişilerin şikayetine bağlı olmayıp re’sen yürütülür. Yani savcılık veya kolluk, bu tedbirlere uymayan kişinin haberini aldıktan sonra süreci direkt olarak başlatır.
Sonuç olarak idarece alınmış tedbirler, karantina uygulamaları birçok hak ve özgürlüğü kısıtlayabilmektedir. Burada vurgulanması gereken bu tedbirlerin toplum yararı ve sağlığı için alındığı ve kişilere de bunlara katlanma yükümlülüğü getirdiğidir. Salgının yayılmasını engellemek için her türlü tedbir alınmalı, tedavi için çalışılmalı ve bu süreçte alınan tedbirler ve karantina uygulamaları insanlık onurunu zedeleyici olmamalıdır.