Kim demiş havalar soğudu, bir yere gidilmez artık diye. Asıl sonbaharda gezilecek, mevsimin renklerini, serinliğini ve estetiğini yansıtan yerler var. Bu yerler özellikle sonbaharda daha güzel. Hele Türkiye’nin bazı köşeleri var ki oraların ruhunu yaşamak için en ideal mevsim sonbahar. Turuncuya çalan ağaçları, yağmurun ıslattığı taş evleri görmek; yazın sıcağın altında gezmesi zor olduğu için hafif serin ve temiz havada tarihi dokuyu hissetmek gibisi yok. Biraz üşüyünce şöminenin başında ısınmak, tarçın kokulu çayları yudumlamak, kendini yorgun ama mutlu hissetmek, battaniyenin altında enerji depoladıktan sonra tekrar yollara düşmek… Hem sırta çantayı, boyna fotoğraf makinesini, ayaklara spor ayakkabıları geçirip çıkmanın keyfi de en çok sonbaharda çıkmaz mı? İşte bu yüzden gezmek, keşfetmek, iyi hissetmek için sonbaharda da gidilecek rotalar var. Türkiye’de en az 5 tane var. Hadi, hemen şimdi bir gezi planlayalım! (1 değil, 5 tane de planlayabiliriz. :))
Mardin: Yazın yakıcılığı yerini sonbaharın ferahlığına bıraktığında gidilecek, görülecek yerlerden biri Mardin. Tarih burada mistisizmle buluşur ve ortaya dağların eteğinde konuşlanmış masal gibi bir şehir çıkar. Mardin’de kiliseler ve camiler iç içe. Mardin’de renkli bir insan mozaiği var. O yüzden burayı turlarken Mezopotamya’nın çeşitliliğini hatırla, Süryani şarabını yudumla ve toprak rengi evlerin üstünden uçsuz bucaksız ovaları seyre dal. Mardin adeta bir uzak ülke.
Safranbolu: Özgün mimariye sahip evleri, şirin atmosferi ve tarihi yapısıyla Safranbolu en çok sonbahara yakışıyor. Hem gelenek ve göreneklerini yaşatan hem de turizm konusunda iddialı bir yer burası. UNESCO kültür mirası da olan Safranbolu için fotoğraf makineni sık sık şarj etmen gerekecek. Yöresel tatları denemeden, kristal terasta şehri gözlemeden, hamamları ve evleri turlamadan, safranlı lokum yemeden dönme. Lokumun yanında közde Türk kahvesini de unutmayalım tabii.
Yedigöller: Sonbaharda Yedigöller manzarasının eşi benzeri yok. Burada yeşil, kırmızı, sarı ve turuncunun her tonu var. Burada 7 tane göl, binlerce ağaç ve tarifsiz bir haz var. Orman yürüyüşü yapmak, temiz hava almak için de durağın burası olmalı. Gördüğün her şeyi fotoğraflamak isteyecek, bir süre sonra yorulup sadece seyredeceksin. Zihninin her karesinde o eşsiz dağ ve göl manzaralarından olacak. Üstelik bu benzersiz hazzı yaşamak için de sadece Bolu’ya gitmiş olacaksın.
Kapadokya: Türkiye’nin belki de en turistik, en otantik, en ilgi çekici noktalarından biri burası. Kapadokya başlı başına fantastik bir ülke gibi. Peri bacalarının kendine has büyüleyiciliği, özgür atlar, tadımlık şaraplar, dehlizler, kanyonlar… Kapadokya ziyaretini bir serüven gibi düşün. Sonbaharda yani ılık ve yağmurlu günlerde başka bir ülkeye gelmişsin de burada keşfe çıkmışsın gibi. Ihlara Vadisi’ni boylu boyunca geziyor, Göreme Açık Hava Müzesi’nde duvarları inceliyor, tas kebabının tadını çıkarıyorsun. Kapadokya sana daha bir sürü şey vadediyor.
İğneada: Longoz ormanlarıyla ender rastlanacak bir doğaya sahip İğneada. Özellikle sonbaharda bütün renkleriyle bizi büyülü bir orman deneyimine davet ediyor. Şehrin stresinden uzaklaşıp, doğanın sararan tonlarının tadını çıkarmak için birebir. Bol oksijen alabilir, kuş sesleriyle rahatlayabilir, kamp ateşinde marşmelov kızartabilirsin. Daha önce hiç görmediğin bitkilerle karşılaşacak, keşif gezilerin sırasında sadece senin orada bulunmuş olduğuna inanacağın yerler bulacaksın. Dereleri ve eko sistemiyle İğneada başlı başına bir hikaye.