Bilgi akışının ve dijital haberleşmenin çağında yaşıyoruz. Elli yıl önceki bilim insanlarının ön gördüğü gibi uçan arabalarla ulaşım sağlamıyor ya da vücudun yaşlanmasının ötelenmesini sağlayan serumlar sayesinde cerrahi müdahalelerin revaçta olmadığı bir tıbbi devrime şahitlik etmiyor olabiliriz, lakin insanoğlunun son birkaç on yılda kat ettiği mesafe, göz ardı edilemeyecek kadar büyük. Yalnızca bir parmak hareketiyle, milyonlarca kilometre ötedeki bir insanın hayatıyla ilgili sayısız detaya erişebiliyor; yüzlerce kütüphaneyi içine alacak kadar bilgiye tek tıkla ulaşabiliyoruz. Peki, bu bilgilerin ne kadarına güvenebiliriz? Önemli kararları verme sürecimizde dayanak noktası olarak kullandığımız kaynaklar gerçekte ne kadar doğru? Pozitif psikoloji alanındaki son bulgulara göre, sıklıkla kullandığımız arama motorları tarafından farkında olmadan yanlı düşünmeye yönlendiriliyoruz.
İkna etmeyi ve olmayı zorlaştıran başlıca sebep: Teyit Ön Yargısı
İkna olma süreci, temelde beynimize sunulan yeni bir verinin işlenmesi ve akabinde kabul veya ret tepkilerine göre şekillenen bir geri bildirim döngüsünden oluşur. Peki, bu sürecin uzunluğunu ya da sonucunu direkt olarak etkileyen temel faktör ne olabilir? Bu sorunun cevabını yine bilim ortaya koyuyor: Eğer karşılaştığımız veri, var olan inanışlarımızla örtüşüyorsa, sözü geçen süreç kısalıyor ve kabul ile sonuçlanma ihtimali, çeşitli deney gruplarında uygulanan deneylerin sonuçlarından da hareketle, gözle görülür ölçüde artıyor. Mevcut inançlarımızı destekleyen verileri kabul etmeye olan bu eğilimimiz, psikoloji literatüründe teyit ön yargısı (conformity bias) olarak yer alıyor ve temelde; ön yargılı araştırma, ön yargılı tercüme ve ön yargılı hafıza olmak üzere üç aşamadan meydana geliyor.
Google teyit ön yargısından mı faydalanıyor yani?
Evet, temelde arama motorlarının sizin karşınıza çıkardığı sonuçlar, bu psikolojik eğiliminiz kullanılarak derlenmiştir. Şu an bu yazıyı okuduğunuz telefonunuzda, tabletinizde ya da bilgisayarınızda yeni bir sekme açın ve gelecek seçimde yaşadığınız ilçede hangi partinin adayının belediye başkanlığı yarışını görünürde önde götürdüğü ile ilgili haberleri ve anketleri aratın. Karşınıza kaç tane sonuç çıktı? Peki, bunlar neye göre sıralanmış? Söz gelimi, birinci sıradaki link hangi ajansın ilgili web sayfasına ait? Bulduğunuz sonuç, karşı komşunuzunkiyle, hatta aynı evi paylaştığınız aile fertlerinizinkilerle dahi farklıdır. Google, arama geçmişiniz, öncesinde tıklamayı seçtiğiniz bağlantılar, sosyal medya hesaplarınız aracılığıyla tüm dünyayla alenen paylaştığınız kişisel bilgileriniz gibi öncülleri kullanarak, konuyla ilgili binlerce, hatta milyonlarca arama sonucundan size uygun gördüklerini önünüze çıkarma prensibiyle çalışır. Gerçek tam anlamıyla öyle olmadığı halde seçimi önde götürenin sizin partiniz olduğu sonucuna ulaşmanız işten bile değildir, keza öncelikli olarak gördükleriniz aslında sizi tatmin etmesi için Google tarafından seçilmiş içeriklerdir.
Unutmamanız gereken önemli bir nokta daha: Bilinçaltınız
İnternette ulaştığınız bilgilerin doğruluğundan ya da güvenilirliğinden şüpheleniyorsanız ve kendinizi doğru ve yanlışı ayırt etme konusunda yeterli görüyorsanız, eh, durum pek de zannettiğiniz gibi olmayabilir. Zira, siz farkında olmasanız da; gördüğünüz, duyduğunuz ya da sıklıkla karşılaştığınız verilerin bilinçaltınıza her şekilde depolanıyor olduğu gerçeğini göz ardı ediyorsunuz maalesef. Bu sebeple, kendi beyninize bile tam anlamıyla güvenmemeniz gereken bir bilgi çağı içinde bulunduğumuz. “Kendime de güvenemeyeceksem ne yapmalıyım?” sorusunu sorduğunuzu varsayarak, basit görünen ama sürekli olarak uygulaması zor olan bir öneriyle bu yazıyı sonlandırayım o halde: Sorgulayın. Düşündüğünüz, öğrendiğiniz, duyduğunuz her bir veri partikülünü tekrardan değerlendirin. Yanlış bilgi akışının kaçınılmaz olduğu bir dönemde yaşıyor olabiliriz, lakin bir insan olduğunuzu ve türünüzün bir örneği olarak sizi özel kılanın muhakeme yeteneğiniz olduğunu unutmayın.
Yazan: Ceotudent