Neden İstediğim Hiçbir Şey Olmuyor Benim Ya?

*Dikkat bu yazı aşırı gerçeklik içerir. Baştan uyarmadı demeyin.
Kariyerinizi, hayatınızı değiştirmek çaba ve emek ister. Zaman ister. Akıllı ve sorumluluk sahibi bir insan gibi disiplinle çalışmayı gerektirir. Pes etmeyi değil. Sızlanmayı hiç değil. Planlı ve düzenli olarak bir kaç senede yapabileceklerinize inanın şaşırabilirsiniz. İşim gereği yüzlerce insanla çalıştım ve danışmanlık yaptım. Başta koydukları hedefleri gerekleştirdiler ve işin asıl ilginci o yoldayken hedefler de yükseldi ve değişti. Önemli olan bir hedefle başlamak, sonrası zaten geliyor. Tabii ki bu hedeflere ulaşmak için kendi düzeninizi oluşturmanız şart.

Hayatımızdaki adil olmayan şeyler bizim suçumuz değil ama bunlardan kurtulmak bizim sorumluluğumuzda. “Ne yaparsam yapayım nasılsa baştan kaybettim” düşüncesini kabul etmiyorum, bundan çıkış yolları aramak da bizim sorumluluğumuzda.

3 maddemizle başlayalım:)

1) Rutinler İyidir (?)

”Her bir birey, yaratıcı fedakarlığın ışığında mı yoksa yıkıcı bencilliğin karanlığında mı yürüyeceğine karar vermelidir.” -Martin Luther King

Şimdi itiraf ediyorum ben de eskiden rutinlerden kolayca sıkılırım sanıyordum. Rutin yaratıcılığı öldürür vs gibi klişe cümleler de kurmuşluğum vardır üniversitedeyken. Oysa yaptığım araştırmalar ve bilimsel sonuçlar bunun tam tersini söylüyor. Hayatlarında yeterince düzen olmayan insanlar, hayatın getirdiği belirsizlikler altında strese ve kaygıya girmeye daha yatkındırlar.
Tabii ki hayatımızda sürprizlere ve spontanlığa ihtiyacımız var ama düzen (pattern) aslında bizi çok daha sağlıklı ve odaklı yapar. “Overthinking” den uzaklaştırır, kafamızı rahatlatır.
Eğer hayatınızda yeterince düzen yoksa, biyolojik ritmimiz sapıtabilir çünkü artık akşam belli bir saatte yatmak ve sabah belli bir saatte kalkmak için bir nedeniniz yoktur. (bkz: ikigai) Çoğu insanın hergün aynı saatte uyanmamaları, günlük ritimlerinin (circadian rythm) çalışmasını takip ettiklerinden, yataktan kalkar kalkmaz depresyona girmeleri için tek başına yeterlidir. (Belki de evlilik ve kurumsal hayat bu yüzden vardır, kimbilir:)
Şaka bir yana, ilgi duyduğunuz birşey yapıyorsanız ve buna konsantre olmuşsanız, işte o zaman kendinizi canlı hisedersiniz. İşte o zaman hayat yaşamaya değerdir ve anlamlıdır. “Neden yaşıyorum? Bu hayattaki rolüm ne? Benim varoluş amacım ne?” gibi sorular ortadan kaybolur çünkü birleştiğiniz “anlam” o kadar güçlüdür ki, başka zamanlarda hayatı tanımlayan tüm sıkıntıları kenara iter.

”Bir “nedeni” olan kişi, tüm “nasılların” üstesinden gelebilir.” – Nietzche

Aslında bunun nasıl çalıştığını biliyoruz. Hayatınız boyunca hissedeceğiniz hemen hemen tüm pozitif duygular, bir şeyi elde etmenin sonucu olmayacak. Bu duygular, değer verdiğiniz bir hedefe yürürken işlerin yolunda gittiğini görmenizin sonucu olacaklar. Bu ikisi tamamen farklı şeyler ve farkı bilmelisiniz.
Zira insanlar genelde (amaçlarına ulaştıklarında) dona kalırlar. Örneğin üniversiteye giriş sınavını kazandıktan sonra istediğimiz bölümü kazanınca bir ay boyunca mutlu olmadık mı? (Benim hayalim Genetik Mühendisliği olup da yanlışlıkla ilk tercihim olan İTÜ İşletme Mühendisliğini kazandığımda pek olmamıştım itiraf edeyim) Ya da mezun olduktan sonra?
Tamam kabul, çoğunlukla tam tersi olur ve depresifleşiriz. İstediğimiz sınavları geçtikten sonra, istediğimizi elde ettikten sonra sürekli mutlu olacağımızı sanırız, ama öyle olmaz. “Şimdi ne yapacağım?” diye sorarız. Bu bizi depresifleştiren şeydir. Ama sınava çalışırken, elde etmeye çalışırken gayet iyiyizdir, eğer işler istediğimiz gibi gidiyorsa bu süreçten zevk bile alabiliriz. O yoğun çalışmalardan. Çünkü azim ve heyecanla doluyuzdur ki bu bizim sinir sistemimizin çalışma şeklidir.

Yapılan araştırmalara göre pozitif duygularımız “git-peşinden koş” duygularıdır. O güzel beynimizin ödüle ihtiyacı var. Başarı hissine de. Siz hiç farkında olmasanız bile beynimiz başarı ve ödül ister. Başarılı hissetmek ister. Ufak da olsa o checklistteki maddelerin üzerini çizmek ister.

“Dopamin beynin ödül devresi (reward circuit) ismi verilen bir kısmını ateşleyen bir kimyasal. Bu devre sizin arzu ve zevk hissettiğiniz ve aynı zamanda bir şeye bağımlı olduğunuz bölge. Dopamin’in evrimsel görevi sizi genleriniz için iyi olan şeyi yapmaya itmek. Ne kadar çok dopamin salgılarsanız isteğiniz de o kadar şiddetli oluyor. Hiç dopamin yoksa, karşınızdaki şeyi / kişiyi tamamen es geçiyorsunuz.”
Yani eğer bir işiniz yoksa, bir düzeniniz yoksa, bu iyi bir şey değil. Her ne kadar az çalışıp çok kazanmak isteyen bir nesile doğru evrilsek de, kendi işlerimizi kurduğumuzda oh ne rahat kendi işimin patronu olacağım istediğim saatte yatıp kalkacağım dediğimizde o işler pek de öyle olmuyor.
Diyelim ki iş değiştirmek istiyorsunuz ama çocuklarınız var, eşiniz var, kredi borcunuz var. Var da var. Bunlar sorumluluklarınız. Siz aldınız. Kimse size silah zoruyla yaptırmadı. O zaman bu sorumlulukları yerine getirmek için daha özveriyle yaklaşacağız. Strateji ile. “istifa edip kendi işimi kurayım kolay yoldan zengin olayım” bir strateji değil, sürdürülebilir hiç değil. İngilizceni geliştirmeye ihtiyacın var belki, Cv ni güncellemeye, mülakat yetkinliğini geliştirmeye, iletişimini arttırmaya, kendini doğru ifade etmeye, özgüvene. Bak bunlar strateji ile geliştirilebilir. Çalışmayla da.
Düzensizliği önceleri ben de sevdiğimi sansam da aslında düzensizliğin kaotik yapısı altında ezilirsiniz ve herhangi bir pozitif duygu da hissetmezsiniz. Kaygı duymaya başlarsınız ama bu da bir dereceye kadar size itici güç oluşturuyorsa harika, fazla kaygı ise paralize eden bir durum. Yani dikkatli seçmek şart:)
Mesela sabahları yatağını toplayarak başla, ufak bir şeyi düzelt. Ama düzelt.

2) Bir Anlam Bul

Yaşam, tüm ızdırabına değecek kadar anlamlı olabilir.

Anlam nedir? Sizin için anlamlı bir şey yapmak nedir? Sürekli bu “anlam” peşinde koşuyoruz ama çoğumuz ne olduğundan bihaber. Çünkü öyle “norm” sayılan “normal” bir anlam yok. Herkesin anlamı kendine.

Kendinizi bir şeyler yapmaya zorlayabilirsiniz, kendinize kızabilir veya ulaşılması imkansız hedefler koyabilirsiniz. Çoğu danışanım ilk başlarken ne yapmak istiyorsun listeler misin dediğimde. Haftada 1 kitap okumak, her gün spor yapmak, 1 milyon dolar kazanmak gibi gibi gibi hedefler koyuyorlar. Benim tepkim ise: “Gerçekten mi? Bunu hemen bu hafta yapabileceğine inanıyor musun?” oluyor. Çünkü biliyorum ki koydukları bu zorlayıcı hedeflere ulaşamayınca canları sıkılıp, tamamen vazgeçiyorlar, kendilerini cezalandırıyorlar.​​​​​​​​​​​​​​​​​​​

Ama bunu yapmanızı tavsiye etmem. Bunun yerine kendinize “ne yapmak istediğinizi” sorun lütfen. Ve ayda 1 kitapla başlayın, ya da haftada 1 saat sporla. En kolay adımdan başlayın ve başardığınızı gördükçe giderek arttırın. Bu gerçekten de çok etkili bir teknik.

Zaman akıp gidiyor. Anlamlı olanın peşinden koşmak bir lüks değildir. Mutluluğun peşinden koşun demiyorum bu gerçekçi olmaz ama anlam iyidir. Eğer bugün işinizde acı çekiyorsanız ve bir şey yapmazsanız, 10 sene içinde daha fazla acı çekeceksiniz ve çok daha yaşlı olacaksınız. (bu yazı fazla gerçeklik içerir demiştim kusura bakmayın)

Hayat sadece mutluluk – mutsuzluk gibi tek bir boyuta indirgenemez. Hayat o kadar basit değil. Hayat karmaşık, trajik ve zor. Ve artık bugünkü sosyal medya ve trendler insanları kendi acılarına yabancılaştırıyor. Sanki mutlu değilsen zavallısın ve kaybedensin gibi lanse ediliyor. Acı içinde olduğunda, anlamsız işler yaptığında sanki kendilerinde bir sorun varmış gibi hissediyorlar. Bir tek sen mutsuzsun ve diğer herkes mutlu öyle mi? Instagrama göre öyle olabilir ama inan bana insanlarla çalışan biri olarak hayat hiç de sandığın gibi değil. Yalnız değilsin, diğerleri de acı içinde. Sadece tek fark onlar bu konuda bir şeyler yapmaya çalışıyor.

Bunu sen de yapabilirsin.

Arkadaşlar hayat anlamınızı bulmanız o kadar da kolay değil, 100 metreyi 10 sn de koşmaya benzemiyor. Ne yapman gerektiğini hala bulamadıysan kendine eziyet etmeyi bırak. Bloke etme potansiyelini. Yaşadığın duygu yelpazesi hayatını derinleştiriyor, acı olmasa, ızdırap olmasa, korku ve kaygı olmasa hayatın sığ olurdu ve sen bunun farkına vardığında iş işten geçmiş olurdu ama şu an bunu okuyorsan henüz geçmedi. Pes etme lütfen.


3) Bir Amacın Olsun

Seni harekete geçiren şey nedir? Seni harekete geçiren bir şey bulabilirsin. Şimdi şuna karar ver lütfen. Amacın olmasına ihtiyacın var mı? Yani herkesin bu hayatta bir amacı var mı? Olmalı mı?

Evet olmalı diyorsan eğer, önce amaçların ne onu bulalım. Amaçların olmalı.

Sabah yataktan daha kalkmadan, gözlerini açtığında yatakta şunu düşünebilirsin :

“Bugün güzel bir gün geçirmek istiyorum ve akşam yatağa (yapacağımı söylediğim) ama yapmadığım şeylerin suçluluk hissi ile girmek istemiyorum. İlginç bir gün yaşamak istiyorum ve sorumluluklarımı yerine getirmek istiyorum. Aynı zamanda da bugünden de zevk almak istiyorum”.

Sonra kendine şunu sorabilirsin :“Bugünün böyle geçmesi için yapabileceğim neler var?”

Bunu 3 – 4 gün her sabah yaptığında o güzel beynin sana cevap vermeye başlayacak ve senin için anlamlı olup da ertelediğin şeyleri yapman kolaylaşacaktır.

1) Benim için anlamlı olan şeyler neler?
2) Etrafımda bana doğru gelmeyen neler var?
3) Şu an yaptığım ve yapmamam gereken şeyler neler?
4) Şu an yapmadığım ama yapmam gereken şeyler neler?

Bu listeleri yazarak başlayabilirsiniz. Ve eğer bu kadar anlamlı ve önemliyse senin için neden onlar için bir şey yapmıyorsun?

Kendinize biraz saygınız olsun lütfen. Ben inanıyorum ki yapabileceğiniz bir sürü şey var. Sen gereklisin. Ve evet belki de düşündüğünden daha gereklisin.

Hadi ufacık da olsa bugün onlar için bir şey yap! Küçük olsa bile bu adım, artarak çoğalan ve tekrar edilen kazanımlara dönüşsün. Disiplin ve sabır önemli, çok önemli. Kendine kızarak değil, kendinle anlaşarak değişebilirsin. Bakalım neler başarabiliriz birlikte, diğerlerini bilmem ama ben sana güveniyorum, başarabilirsin!

 

 

 

 

Yazan: Ceotudent

Written by Altan Yiğit

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir