Aynı şekilde, sizden bu kitapları ödünç almak isteyen arkadaşlarınıza karşı da uyanık olmanız gerekiyor tabii ki. Bu kitaplar elbette regl sancısından kıvrandığımız dönemlere iyi geliyor. Regl sancısını hafifletirken de ufkumuzu açıyor. Listenin yeni Türk Romanlarından keyfe keder bir şekilde listelendiğini de belirtelim. Aklını kitapların altında koyan güzel kadınlarımız, umarım hayata karşı olan tüm sancılarınız çabucak biter.
1) Varoluşsal sıkıntıları 5 yaşında başlayanlar için: Oğullar Ve Rencide Ruhlar
Beş yaşındaki bir çocuğun Dostoyevski’yi hatmetmesi sizi cezbetmeye yetmiyorsa, bilmeniz gereken bu kitabın sizi bir yerden elbet yakalayacağı. Varoluşsal devinimlerle, bıçakları nereden engelleyeceğinizi şaşıracaksınız. Ayrıca çok da saygılı! Hamlet’e, Hamlet Abi demeden hitap etmez, Alper Canıgüz’ü, Alper Kamu’nun gözlerinden öperek selamlıyoruz.
Oğullar ve Rencide Ruhlar sizi böyle güldürebilirken:
“Babam ise şu ya da bu anaokuluna gitmemin bir şeyi değiştirmeyeceği gerçeğini anlamış görünüyordu. Evde yalnız kalmamın herhangi bir problem yaratmayacağını anlamıştı. Kim bilir, belki içten içe anaokulu masrafından kurtulmak istiyordu, ama bunun için ona hiç gücenmiyordum. Bir devlet memurunun eti ne budu ne? Çocuklarına işkence etmek için maaşlarının yarısını isteyen o iğrenç sömürgenler utansın, bir de ona o maaşı layık görenler. Sonunda babam tartışmayı noktalayan ve kurtuluşumu müjdeleyen kararını açıkladı: “ecdadını ^++%& ben anaokulunun!”
Böyle de şaşırtabiliyor:
‘’Tanrı, içinde tahammulfersa boşluğu doldurmak için evreni yaratır. Evrenin içine gezegenleri, gezegenlerin içine dünyayı, dünyanın içine hayatı, hayatın içine insanı yerleştirir. Ve onun içine koyacak bir şey bulamaz. İste insan denen bu tuhaf hayvanın, varlıkların en yücesi ve en anlamsızı kılınışının hikayesi. Evrenin orasını burasını felsefeyle, sanatla, aşkla, hatta ironik biçimde tanrı ile bezerken, ortak anlamsızların en küçüğünün elbette bir gerçeği unutmaması gerekmektedir. Hakikatte bütün kitaplar, sayfaları doldurmak için yazılır.’’
Tarih, tereddütten mi ibarettir Alper Canıgüz Bey Abi?
2) Edebiyat severlerin bangır bangır okuması gereken: Bangır Bangır Ferdi Çalıyor Evde
Kendisi bir Mahir Ünsal Eriş kitabı. İsminden ideolojisi çıkarılabilen kitabımız ise, Marmara- Ege – Ankara üçgeninde geçiyor. Duygu durum değişimlerini, yazların sıcak ama hüzünlü geçmesinden hemencecik anlayabilirsiniz. Mesela, kitapta Ringo diye bir karakter var. Sevişirken, Bergen dinliyor. Yeni kuşak gibi elektronik müzik müridi değil. Ama satsın, ünlü olsun diye de halkın arabesk düşkünlüğünden yararlanıldığı anlaşılmasın. Öyle olmaz, Ferdi dinleyen adam kötü olmaz! İstisnalar da yok değil gerçi.
“Sen yokken, yani sen evde aşk acısıyla, bittikçe altüst edilen bir kum saati gibi damla damla tükenirken, bu insanların hepsi yaşamaya devam ediyorlar. Elektrik faturası yatırıyorlar, sinemaya gidiyorlar, araç muayenesi yaptırıyorlar, kat karşılığı arsa için müteahhitlerle pazarlık ediyorlar, arabalara, dolmuşlara, teknelere, trenlere biniyorlar, konuşuyorlar, gülüyorlar, kavga ediyorlar, ter kokuyorlar, ayakkabı boyatıyorlar… Bir sen yoksun içlerinde ve bunun farkında bile olmuyorlar. Seni bu hale koyan bile onların arasında dolaşıyor, yaşıyor, ediyor ama sen evde oturmuş, dünya durdu sanıyorsun. “Ben çok yoruldum, biraz ara verelim mi?” dediğinde onlar da mola verdi sanıyorsun. Öyle olmuyor ama. Geç kalırlarsa, hayatta yer kalmayacakmış gibi can havliyle sokaklara koşuyorlar, yaşıyorlar. Uzun süre evden çıkmayınca dışarıdaki ademoğlu kalabalığını kabul etmek zor geliyor işte bu yüzden. Önce hepsini yabancılıyorsun, sonra her birini bir zamanlar bir yerlerde tanımışsın da unutmuşsun gibi gelmeye başlıyor. Öyle bakıyorsun yüzlerine tek tek, bir şeyler arar gibi…”
Allahından, kitabından bulsun kim kimin hayalini, neşesini çalıp gittiyse be! Kanatlarımız yalnızca pedlerde olmasa be Metin…
3) Depresyondayım Canım Ya, Hiç Öpmiyim: Bir Süre Yere Paralel Gittikten Sonra
Barış Bıçakçı, sizi üzüp üzüp para kazanıyor. Şaka şaka, mükemmel bir yazar kendisi. Cümleleri, o kadar derin anlamları basit ve mükellef bir şekilde anlatıyor ki, bu sadeliğin içinde allak bullak oluyorsunuz.
‘’Uyandıklarında güneş epey yükselmişti. Deniz göz kırpar gibi parlıyordu. Yatağa oturmuş bikinisini giyen Başak’ın çıplak sırtına baktı Ahmet. Upuzundu. Ipıssızdı. Bu ıssızlığın içinde sanki yabanıl atlar dolaşıyordu. Doru atlar, kır atlar, yağız atlar, sağrıları seğiren atlar. Sonra Başak bikinisinin kopçasını taktı, Dönüp ahmet’e baktı ürküterek atları. Omuzlarına, saçlarına doğru koştu atlar.
Kıyıya indiler. Deniz, Başak’ın ıslak saçlarıydı, başka bir şey değil. Ahmet, ıslak saçları kendisinden uzaklaşmasından duyduğu korkuyu yenmeye çalışarak Başak’ın peşi sıra kulaç atıyordu. Başak sonunda durdu. Kocamandı gözleri. ”
Tek fedakarlığı Tuğçe’nin İnstagram fotoğraflarını beğenmemek olan Berkcanlara prim verilmesin!
4) Herkes biliyor, tamam ama bahsetmeden geçilemez!: Erken Kaybedenler
Emrah Serbes, artık bilinen ve ünlü bir yazar. Ergen erkek çocukların öykülerini yazdığı kitap olan Erken Kaybedenler; zamanın nasıl geçtiğini size unutturacak. Şimdiden hikayelerde iyi kaybolmalar, anlamlandırmalar, içselleştirmeler, gülüşmeler…
Spoiler geliyor!:
“Unutmanın acısı, ayrılığın acısından farklı. Ayrılık hüzne yakın, unutmak kasvete. Yani birini er geç unutmaya mahkum olduğunu bilmenin kasvetinden bahsediyorum. Birini yavaş yavaş unuttuğunun bilincine vardığın anların sıkıntısından bahsediyorum. O kişinin parça parça silinip alakasız hatıraların arasına karışmasından bahsediyorum. Belki de neden bahsettiğimi bilmiyorum, sadece üzülüyorum, vasıfsız keder.”
5) Bir intikam romanı: Tol
Sıradaki kitabımız, Murat Uyurkulak’tan kendi devrimini isteyip de yapamayanlara geliyor, Tol!
Tol’u okuyup yuttuktan sonra Har’a sonrasında da Merhume’ye doğru yolunuzu yapmanızı öneririz. Sadece regl ağrısı değil, bütün ağrılarınızı alacak, aklınızı büyüleyecek!
“Devrim, vaktiyle bir ihtimaldi ve çok güzeldi.
Saraylara merakla bakan sivil çocuklar hatırlıyorum. Geniş caddeler arşınlayan kavruk adamlar, böğürtlen yiyen kara kadınlar, sert laflar gezdiren kuru ağızlar…
Annemin ağzı fazla bozuktu.
Herhalde sadece benim korkmadan bakabildiğim, baştan başa izlerle kaplı yüzünün ortasında, buruşuk bir yaraya benzeyen ağzını açar ve her seferinde aynı şeyi söylerdi: “Bizi düzdüler. Çocuklarımızı da düzecekler. İçlerinde ne kadar tarih, dua, silah ve dahi şan varsa üzerimize kusacaklar…”
Annem biraz kaçıktı. İlkokula başlamıştım, intihar etti.”
“Her yaşın kendine göre bir güzelliği yoktu. Emin olduğun, farkında olduğun hiçbir yaşın güzelliği yoktu. Yaş, öyle bir şey olacaktı ki, sen bilmeyecektin. Sana yaşını sorduklarında şaşıracaktın, şöyle bir durup hesaplamak zorunda kalacaktın. Yaş günü hediyesi verenlere ajan provokatör gözüyle bakacaktın. “Benim yıllarımı paketlemeyin ulaan, bırakın dağınık kalsın!” diye bağıracaktın.”
Gündüz düşleri içinde kaybolan Y jenerasyonu, bir kabusla uyanınca rüya tabiri görevi için kitaplara geri dönüyor. Her jenerasyon gibi Y jenerasyonu da dostların baki olduğunu bir şekilde öğreniyor.