Herkesin fikirlerinden etkilendiği, kendine idol olarak gördüğü insanlar vardır. Bu insanların hayatlarını öğrenmek onların fikirlerini anlamlandırmakta bizlere yardımcı olurlar. Sizlerin de böyle düşündüğünüzü tahmin ederek yine bir biyografi yazısı yazdım. Bu sefer kitaplarını çok sevdiğim, görüşlerini büyük oranda benimsediğim feminist yazar Virginia Woolf’un hayatını ve yapıtlarını anlatmaya çalışacağım.
İLK YILLARI
20.yüzyılın en önemli yazarlarından olan Virginia Woolf 1882’de Londra’da varlıklı bir ailede dünyaya geldi. Okula gönderilmese de yazar olan babasının kütüphanesinden faydalanarak kendini geliştirdi. 13 yaşında annesini kaybeden Virginia küçük yaşlardan itibaren üvey kardeşinin tacizine uğradı. Kız kardeşi ve babasının da ölümünden sonra ruhsal çöküntüye giren yazar teselliyi eğitimde bularak Londra’daki King’s College’ın kadınlar bölümünde eski Yunanca, Latince, Almanca ve tarih okudu. Küçük yaşlardan itibaren yazar olmayı istiyordu.
1904’te kardeşleriyle beraber Bloomsbury’ye taşındılar ve Bloomsbury Grubu’nu katıldılar. Bu grup, cinsel konulardaki özgürlükçü tavırlarıyla tanınan yazarlardan oluşuyordu. Grupta bulunan yazarlardan biri olan Lytton Strachey ile kısa süre nişanlı kaldı.
EVLİLİĞİ
Lytton Strachey’in evlenme teklifini reddettikten sonra çekici bulmadığı devlet memuru Leonard Woolf ile evlenen Virginia, evliliği sırasında sık sık sinir krizleri geçiriyordu. Doktorlar çocuk sahibi olmamasını tavsiye etmişlerdi. Buna rağmen Leonard, Virginia’ya karşı çok anlayışlıydı ve eşini sürekli yazmaya teşvik ediyordu. 1917’de evlerinde bir matbaa kurarak Virginia’nın kitaplarını yayımlamaya başladı.
ÖLÜMÜ
Virginia 50’li yaşlara geldiğinde yaşadığı ruhsal bunalımlar üst düzeydeydi. Yazma yeteneğinin köreldiğini düşünüyor, savaşın vermiş olduğu stresle uğraşıyordu. Eşinin ve arkadaşlarının desteklerine rağmen Virginia, 1941’de ceplerine taş doldurarak kendini Ouse Nehri’ne attı.
ESERLERİ
Virginia Woolf’un ilk kitabı 1915’te çıkan Dışa Yolculuk kitabıdır. Bunu, aşkı ve evliliği irdelediği Gece ve Gündüz kitabı izlemiştir. 1925’ te yayımlanan Mrs. Dalloway, Virginia Woolf ile özdeşleşmiş olan “bilinç akışı” tekniğinin en başarılı örneklerindendir. Bu teknik, Virginia’nın eril olarak gördüğü gerçekçi edebiyattaki tek bakış açısına verdiği tepkidir. 1928’de yayımlanan, çift cinsiyetli bir şairi anlatan Orlando ise yazarın en özgür ve en fantastik kitabı olarak görülür. Kendisini tanımlayan kitapları Dalgalar ve Deniz Feneri’nden sonra 1928’de Virginia’nın Cambridge Üniversitesi’ndeki kadın öğrencilere hitaben yapılan konuşması kitap haline getirilir. Kendine Ait Bir Oda ismiyle yayımlanan kitap, feminist hareketin klasiklerinden bir olarak görülür. Kitapta erkeklerin iktidarı orantısız şekilde elinde tuttuğu bir toplumda kadınların karşı karşıya kaldıkları zorluklar dile getirilir.
Yaşadığı sıkıntı dolu hayata karşın Virginia Woolf, çok değerli eserler bırakmış, modernist hareketin en önemli isimlerinden olmuştur. Daha önce hiç okumadıysanız, şahsen en sevdiğim eserleri olan Mrs. Dalloway ve Kendine Ait Bir Oda kitaplarını öneririm.