Kapitalizmin hakimiyetiyle şekillenen günümüz modern toplumu, bireylerin sahnede olduğu bir gövde -gösterisi – toplumudur. Bu toplum düzeninde her insan ya da her nesne her an başrol olabilir. Kitle iletişiminde kullanılan aygıtların getirisi olan sosyal medya platformları, bireylere görünür olma isteğini ve görünür olamama kaygısını aşılamıştır. Guy Debord’un “Gösteri Toplumu” temasında işlediği “Görünen şey iyidir, iyi olan şey görünür” metaforunda değindiği gibi, günümüzde de birey, sanal platformlarda görünür olmayı/ön planda olmayı amaçlar ve bunu günlük yaşamına yansıtır.
Bireyin görünür olma arzusunun en önemli sonucu tüketimi beraberinde getirmesidir. Örneğin sosyal medya araçlarından biri olan Instagram’da “fenomen” bir kadın kullanıcının beyaz çizme giyip turuncu ruj sürmesi bir anda kadınlar arasında beyaz çizmeyi ve turuncu ruju moda haline getirir. Bu durum ilgi odağı olan bu ürünlerin satışlarını arttırır ve kadınlar, beyaz çizmeli ve turuncu rujlu fotoğraflarını instagram profillerine ekleyerek görünür olduklarını kanıtlarlar. Her an değişebilen moda algısına uymak, var olduğunu yani görünür olduğunu kanıtlamanın bir yöntemi olarak kullanılır. Yine Guy Debord’un “Gösteri üç gün boyunca bir şeyden bahsetmediği zaman o şey hiç var olmamış gibidir. Çünkü artık başka bir şeyden bahsediyordur ve kısacası bundan böyle var olan, o başka şeydir.” alıntısı, günümüz “instagram toplumu” nu özetler niteliktedir. Kapitalizmin en çok kadın bedeni üzerinden ilerlediği göz önünde bulundurulduğunda tüketimin en “güçlü” piyonları yine kadınlardır.
Bu hususta bireylerin giydikleri kıyafetleri, insan ilişkilerini, ev içi yaşantılarını kısacası özel yaşamlarını topluma sunmaları Panopticon Hapishane Modeli’yle benzerlik gösterir. Panopticon ‘da insanların “görünmeyen gözlerin denetimi” altında olması bir buhran yaratırken İnstagram’ da ise daha fazla kişi tarafından izlenilme arzusu olduğundan bu sayının yeterli düzeyde olmaması buhran yaratır. Birey kendini, giyilen kıyafetin, takılan takının, gidilen mekânın aldığı “beğeni sayısı“na göre şekillendirir.
Panopticon ’da her an izleniyor olmak bireyin hareketlerini kısıtlar, doğal davranışlar sergilemesini engeller ve birey olmadığı biri gibi davranmak zorunda hisseder. G.Orwell’in 1984 kitabındaki tele-ekran örneğindeki gibi, kişi her an bir suç unsuru sayılabilecek davranış sergilemek endişesiyle yaşar. Sosyal yaşamın bir başka tele-ekranı Instagram’da da bireyler her ne kadar kendi istekleri doğrultusunda paylaşım yapıyor olsalar da yaşantılarını topluma sundukları için, ölçüp biçerek davranmak zorunda hisseder. Aksi halde toplumun “linç kültürü” diye tabir edilen yaftalamalarına maruz kalmak gibi bir cezaya çarptırılacaklarını bilirler. Bu anlamda Foucault ‘nun “iktidar” kavramı İnstagram’daki şekliyle bireyin birey üzerindeki gizli tahakkümüdür.
E. Goffman’in sahne önü/sahne arkası metaforundaki “sahne önü ” de günümüzde bireyin sosyal medyada oluşturduğu kimliğin karşılığıdır. Sonuç olarak kişi İnstagram’daki bir “moda akımı”na dahil olarak “herkesleşir” herkes gibi -herkes gibi giyinmeyen, herkesin bulunduğu ortamlarda bulunmayan- dışlanmasından ötürü de gerek giyim kuşamıyla, gerek davranışlarıyla fabrikasyon bir erkek/kadın haline gelir. Tek fark bireylerin kendilerini bizzat kendilerinin imal ediyor olmasıdır.