Aşkın Perde Arkası

Şarkılar, diziler, filmler, haberler, arkadaş sohbetleri, şiirler, şehir efsaneleri,halk hikayeleri…Aşk uğruna ölmek, aşk uğruna öldürmek, aşk uğruna yaşamak…Romantik aşkı henüz tatmadıysanız bile, durumu Leyla’ya dönünce sakarlaşan bir arkadaşınız, çok sevip de bir türlü kavuşamayan bir grup üyeniz, ayrılık acısını nasıl hafifleteceğini bilemediğiniz bir dostunuz muhakkak olmuştur. Aşkın kendisini tadanlar zaten çoktan anılarına gittiler bile:) Peki nasıl oluyor da bir duygu böyle kuvvetli etkilerle insana şarkılar şiirler yazdırıyor, omuzlarda ağlatıyor, dalgınlaştırıyor, Ferhat’a dağları deldiriyor, Mecnun’a çölleri aştırıyor?

Bu süreçleri anlamlandırmamızı kolaylaştıracağını umduğumdan, aşık olunca beynimizde ve vücudumuzda neler değişiyor biraz ondan bahsedelim istiyorum.

Aşık olan insanlarla yapılan beyin görüntüleme çalışmaları bu kişilerde ortak bir alanın aktivasyonunu ortaya koyuyor. Ventral Tegmental Alan (VTA) adı verilen bu alan ilkel beyinde, yani rasyonel kararlar almamızla ilgilenen bölgeden çok uzakta bulunuyor. Bu bölgedeki nöronlar, bize haz veren ve iyi hissettiren, beynin zevk kimyasalı olarak adlandırılan dopamin nörotransmitterinin üretiminden sorumlu. Dopamin üretimindeki bu değişimle beraber kişide uykusuzluk, iştahsızlık, mutluluk, bağımlılık gibi durumlar söz konusu olabiliyor.

Aşk ve Bağımlılık

Geçtiğimiz senelerde katıldığım bir kongrede Doç.Dr. Oytun Erbaş “Aşkın Nörobiyolojisi” üzerine yaptığı konuşmada, araştırmaların bir süre sonra aşık olunan kişiyi düşünme eyleminin kendisinin bile tek başına keyif verdiğini gösterdiğini söylemişti. Zaten son çalışmalar bize, aşık olan kişilerde ve bağımlılarda (örn.uyuşturucu) aktive olan sistemlerin nöronal hareketlerinin aynı olduğunu gösteriyor. Bağımlılarda da görüldüğü gibi aşık olan kişide haz ve keyif veren endorfin hormonun salgılanması, algılanan fiziksel acıyı da azaltıyor.

İlk Görüşte Aşk

Nörobilim, ilk karşılaşma anında aktive olan belirli bölgeleriyle saniyeler içerisinde karşımızdaki kişiden etkilenebildiğimizi ortaya koyuyor. Bu karşılaşmada adrenalin, okitosin, östrojen, testesteron, dopamin aynı anda devreye giriyor. Kalp hızındaki artış, titreme, yanakların kızarması, göz bebeklerinin büyümesi… “Vurulma”,” çarpılma”, “ilk görüşte aşk” diye adlandırdığımız kuvvetli uyarılma, vücuttaki bu belirtilerle gerçekleşiyor. Daha da ilginci, bedenimiz, aşık olduğumuza karar veren bilincimizden 6 saniye önce bu etkilenmeye tepki veriyor.

Sahiden Aşkın Gözü Kör mü?

Yine aşık olan kişilerle yapılan çalışmalar gösteriyor ki, romantik ilişkinin ilk iki yılında bireylerde sosyal yargı ve korku gibi negatif duygulardan sorumlu olan sinir yolu devre dışı kalıyor, eleştirel düşünmeden sorumlu bölge kendini kapatıyor. Üstelik eleştirilere karşı bu kapalılık sadece aşık olunan kişiyle sınırlı kalmıyor, diğer insanları da eleştirmekten uzaklaşıyoruz. Leyla’nın güzelliğini eleştirenlere Mecnun’un söylediği varsayılan “Siz Leyla’yı bir de benim gözümden görün!” savunması geldi burada aklıma, çalışmalar Mecnun’u haklı çıkarıyor. 🙂

Ya diğer değişimler?

İlişkinin başlangıç evresinde stres hormonu olan kortisol seviyesi olası bir krizle başa çıkabilmek için artarken, kortisoldeki artış mutluluk hormonu diyebileceğimiz serotoninin salınımını bilinenin aksine, baskılıyor. Bu iki hormonun seviyelerindeki değişim, saplantılı, kontrolsüz ve kulağa “çılgınca”gelen düşüncelere, beklentilere sebebiyet verebiliyor. Asla yapmam dediklerini bir bir yapan, bir daha yüzüne bakmam dediği eski sevgilisine dokuzuncu kez şans veren o arkadaşınız var ya, “ne ben yazıcam ya o yazsın”dedikten sonra rahat duramayıp arayan siz de olabilirsiniz; iyisi mi hormonlarımız bile bize muhalefetken şefkati kendinizden de, o arkadaşınızdan da esirgemeyin 🙂

Ve o meşhur soru: Aşkın Ömrü Kaç Yıl ?

Zaman içerisinde kortisol ve serotonin yani stres ve mutluluk hormonları normal seviyelerine dönerek aşkın beden ve beyindeki stres etkisinin ortadan kalkmasına, artan oksitosin ile aşkın artık stres için bir koruyucu tampon haline gelmesini sağlar. Bağlılık ve aşk hormonu olarak bildiğimiz oksitosin miktarı beklenildiği üzere artış gösterir ve özellikle temasla görülen bu artış çiftleri birbirine yakınlaştırır.

İlk iki yıldan sonra dopaminin ve noradrenalinin normal düzeylere çekilmesiyle birlikte, romantik aşka duyulan arzu ve özlem azalırken, aradaki sevgiyse oksitosin hormonuyla beraber devam eder. Başka bir deyişle, kalp çarpıntısı, kızarma, terleme, titreme gibi fiziksel değişimlerdeki azalma vücuttaki bu kimyasalların normal seviyelerine dönmesiyle ilişkili.

Nörobiyoloji aşkla ilgili birçok konuya açıklık getirse de, ben sevdayı açıklamaya tek başına hormonların yetebildiğine inanmıyorum. Sadece kimyasalların değişimine indirgeyerek yapılan her izah, her hikayenin biricikliğine haksızlıkmış gibi geliyor bana. Tıpta uzmanlığını almış bir tanıdığım, “o arayarak bulunmaz, hadi birini seveyim denilince sevilmez, unutayım diyince unutulmaz… Sevda ansızın gelir.” demişti.

En kıymetli haliyle,

sevdayla ansızın karşılaşmanız dileğiyle…Okuduğunuz için teşekkür ederim.

Yazan: Sare Aşlamacı

Written by Pepapp

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir